22 Ocak 2014 Çarşamba

Siyah Beyaz Masallara..

   Toplum olarak mutluluk peşinde koşmalarımız bitmeyecek ve bulduğumuz gibi kaybetmekten korkmalarımızda..
   Gülmek için bir neden ararken, güldüğümüz anlarda da "Çok güldük, ağlamazsak iyidir", "Bak şimdi kesin bir şey olacak" bakış açılarımız var ve ne yazık ki bu bakış açıları değişmiyor. İlişkilerde de öyle değil midir? "Sevgili olduk ee, mutluyuz tamam, ama ya ayrılırsak?" Kötüyü düşünmeden edemiyoruz. Kaybedeceğimizden öyle eminiz ki, bulduğumuz o anı değil, kaybedeceğimiz anı düşünüp tükeniyoruz, tüketiyoruz.
    Ee hani sen mutlu olmak istiyordun, gülmek istiyordun, bunun için bir neden arıyordun. Al işte gülüyorsun daha ne istiyorsun? Yetmiyor çünkü, o beş dakika bir ömür sürsün diye uğraşıyoruz ama olmuyor. Bunun bilicinde olduğumuzdan da kazandığımız anları değil, kaybedeceğimiz anları düşünüp karalara bağlıyoruz. Bunları düşünmeyip mutlu olabileceğimiz anları uzatmak yerine, beş dakika sonraki kaybı düşünüyoruz. Hepimizin cepleri, "doğru zamanda gelen yanlış insanlar" yada "yanlış zamanda gelen doğru insanlar" ile doluyken fırsatları kaçırdığımıza ah etmekle geçiyor günler.
   Hepimizin yüzü, gözü inanmak isteyipte bir adım daha attırmayan gururla kaplı. Hepimizin sol tarafı biraz yamalı. Hepimizin gündüzleri aniden yağan yağmur gibi, geceleri gökgürültülü. Sanki gündüzleri tiyatro, geceleri ise sahne arkası görüyormuşuz gibi. Hepimizin kafasında "ya sonra?" sorusu.
   "Ya Sonra" demişken, bu filmden bir kesit sunacağım size : "Masallar neden mutlu sonla biter? Prenses, prensini bulur, sonra ne olur bilinmez. Belki pamuk prensesin arkadaşı ona platonik bir şekilde aşıktı. Yada külkedisinin prensi, külkedisinden çabuk sıkıldı ve külkedisinin kardeşlerinden biri ile onu aldattı. Bizde evlendik. Yani masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?"
   Üzgünüm size sonrasında ne yapacağınızı söyleyemem. Herkesin mutluluk formülü başkadır çünkü. Bana göre çikolatadır ama senin alerjin vardır. Bana göre salatayı ben yaparım, sen onu masaya götürürsün. Sana göre ise karın ayaklarını yıkamalıdır. Bilemem.
   Neticede "Çok güldük, ağlamazsak iyidir" diye kullanılan cümlelerimiz vardı bizim. O yüzden de buruk gülümsemelerimiz ve siyah beyazdı resimlerimiz. Oysa sorulması gereken başka sorularda vardı. Mesela "ya sonra?" demek yerine "peki ya şimdi?" diyebilirdik. Siyahın içine beyaz karışmadan önce, mavi koyabilirdik.
  Sizin içinde hala geç değilse, birer beyaz meleğe dönüşmeden önce, beyaz anlar oluşturabilmeniz dileğiyle.. Mavilikle, yeşille, esenle kalın :)

1 Ocak 2014 Çarşamba

Şu Dünyada Hepimizin En Fazlası Sadece Bir Kalp Atışı

   2013 yılının sonuna dair yazı yazınca ben bile kendimi başlangıç yazısı muhakkak yazılmalı diye itekledim.
   İnsanlar sosyal medyada veya sohbet ortamlarında şu cümleyi illa kullanıyorlar, -en azından benim yakın çevrem öyle- "sürekli de yeni başlangıç diye kendimi kandıramam ki, ne bu böyle senin defterin kaç ortalı?" Birincisi hayat sizin için sunulmuş bir defterse ve içini doldurmanızı istiyorsa birileri; defterin kaç ortalı olduğu, silgi veya kalemin rengi ancak ve ancak sizi ilgilendirir.
   Yılbaşına girerek bunu farkettim işte, benim 2013 yazılı defterim nasıldı acaba dedim? Hayatıma izin almadan girdikleri gibi, hoşça kal demeden çıkan insanlar oldu mesela. Daha sonra, çıkarları uğruna insanların her şeyi yapacağını bir kez daha öğrendiğim bir yıl oldu. Her şeyleri dediğimde benim için gurur ve haysiyet, onlar için neydi bilemem yada hala kaldı mı öyle kavramlar hiç bilemiyorum. Tek kişilik hayatıma bu sene başlamıştım mesela, yurtta tek kişilik bir odaya çıkarak. Bir daha dost darbesi yememek için yapmıştım bunu, korkaklık mı bilemiyorum ama çok şey kattı bana. Çok ağladım, beni bıkmadan dinleyen odamın duvarlarına. Böyle böyle güçlendim. Anka Kuşu misali, küllerimden doğdum.
   Ve ne yaptım biliyor musunuz? Beni üzen insanlara 31.12.2013 saat 00.00 kadar müddet verdim. Tam o esnada bütün hepsini sildim ve hayat defterime 2014 tarihli bir orta ekledim. Çünkü bu benim defterimdi ve benim defterimde yalnızca ben izin verdiğim müddetçe o insanlar beni üzebilirdi. Ben onlara fazladan rol biçip ömürlerini uzatmış kendimi harap etmiştim.
   Tam şu noktada önemli olan defterin kaç ortalı olduğu değildi. Önemli olan kalemime sıkıca sarılmış olmamdı. Önemli olan değmeyecek olaylar veya insanlar için sayfalarımı harcamamalıyım bilincine varmamdı. Önemli olan sayfalar harcadığım o olaylar için silginin de bende olduğunu unutmaktı. Ben kalemimi aça aça öyle küçültmüştüm ki, silgimin olduğunu unutmuştum.
   Şimdi sizde 2014 için yeni bir sayfa ekleyin defterinize ve unutmayın elinizde bir kalem ve silginiz var. İster ömrünüze ömür katacak kaleminizi kullanıp satırları doldurursunuz, isterseniz de silginizi kullanıp ömrünüzü tüketenleri silersiniz. Seçim sizin?
   Son olarakta şunu asla unutmayın bu dünyada hepimizin en fazlası birer kalp atışıdır. O kalp atışını anlamlı kılabilmeniz dileğiyle, sağlıcakla kalın..