15 Ekim 2015 Perşembe

-Miş'li Oyunlar

Ne kadar uzun zaman oldu içime dönmeyeli, içimi dinlemeyeli..
Onun bile bana kırgın olduğunu fark etmeyeli ne kadar zaman oldu, kim bilir.. 

   İnsanın içi uzak yolları çeker miydi hiç? Benim çekti. Tek istediğim bir kulaklık, içinde tüm düşüncelerimi bastıracak seste bir müzikti. İçimizdekileri de bırakabileceğimiz uzak diyarlara kesilen biletler? Fikri bile ne kadar hoş değil mi?
   Kendimizi, kimliğimizi ve hatta geçmişi unutabileceğimiz çok ama çoook uzak diyarlar..

   Ama ne yazık ki böyle yerler yok ve ne yazık ki içimizdekileri buruşturup, çöpe atamıyoruz.
Atmış gibi yapıyoruz, gülmüş gibi yapıyoruz, mutluymuşuz gibi yapıyoruz ama asla kendimizmiş gibi yapamıyoruz.

    Bu gece uzun satırlar karalamaya, uzun cümleler kurmaya hiç mecalim yok.
    Bir selamımıza muhtaç olan insanlar varken, hiç değmeyecek insanlara ne diller döktük biz
    Bundandır dibe vuruşumuz,
    Bundandır kendimizi başka diyarlarda unutuşumuz..

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir Çift Göze Aşık, Diğer Tüm Gözlere Kör

Bir söz vardı geçenlerde okumuştum.
"Bir çift göze aşık ve diğer bütün gözlere körüm" diye.
Abartılı bir sevgi sözcüğü gibi gelmişti, ne yalan söyleyeyim..

   Sonra başıma öyle bir şey geldi ki. Sanki büyük konuşmuşum gibi, sanki milletin aşkına göz dikmişim gibi. Bir o kadar yaşamak istediğim ve bir o kadar da dibine kadar korktuğum..
   Bazen karşınıza öyle insanlar çıkıyor ki, bunca zaman "seviyorum" diye dil döktüğünüz tüm insanlara yazıkmış gibi geliyor. O derece zaman kaybı, o derece anlamsız..
   Ta ki o insan karşınıza çıkana kadar.. İşte o zamana dek sevginin gücünü, en azından sürekli mesajlarda yazılan "aşkım,canım vs." gibi kelimelerin ne kadarda içi dolu kelimeler olduğunu fark edemiyorsunuz.
   He birde şöyle bir şey var "toplumsal yargılar". Bırakın abiler, ablalar.. Bırakın kardeşlerim..
   Kim ne demiş, ne yapmış hepsini geride bırakın ve sadece yaşayın.
   Acısını da, üzüntüsünü de, mutluluğunu da, neşesini de.. Dolu dolu ve her şeyiyle yaşayın.

Çünkü karşılaşma veya tanışma hikayelerimiz aynı olabilir ama kesinlikle başrol oyuncuları farklı değil mi? Neden bu genel geçer kurallar? Biri çılgınca sevdiğini dile getirirken, diğeri yalnızca size ve gözlerinize sevdiğini haykırıyorsa ne olmuş yani?
   Birileri 7/24 mesajlaşıyor, şurdan şuraya haber vermeden gidemiyorsa; fakat siz her şeyi yapmakta özgürken, hala kalbiniz ve aklınız onun için atıyorsa söyler misiniz aradaki sevginin farkı ne?
 
Kimileri kağıda döker, -ben gibi,
Kimileri dillendirmez, -gözlerden gönüllere akan gizli bir yol vardır
Kimileri haykırır,
Kimileri başlı başına bir masaldır.

   Ama emin olun aşk hikayeniz yalnızca ve yalnızca sizin yaşadığınız, başrol oyuncularını kesinlikle kaptırmak istemeyeceğiniz ve her geçen gün, bir öncekinden daha fazla şükretmenize sebep olan bir hikayedir.
Ve seni kandırmak istemem sevgili okuyucu, lakin bu hikayenin bir sonu olacak.
Umutsuzluğa kapılma hemen!
Esas perde kapanana kadar...
Tüm olumsuzluklara rağmen...
Gönül çerçevende ne görmek istiyorsan; onu görene kadar asla vazgeçme..


Çünkü artık sende biliyorsun, bizim gibiler "Bir çift göze aşık, diğer tüm gözlere kör".. 

16 Nisan 2015 Perşembe

Bir Tutam Neşe

"En son ne zaman heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Anlasana hayattan beklentisiz, başıboş kaldım"

   Bu sözleri söylerken çok ciddiydim. Hala da çok ciddiyim. En son ne zaman kalbimin sesini duydum bilemiyorum ya da ne zaman kalbim "birisi" için deli gibi çarptı? Kestiremiyorum.
   Sanki hayat, zor yetiştiğim sabah kahvaltıları ve almak istediğim fakat cebimde beş kuruş olmadığı isteklerden ibaretti. Kredi borçları, emekli maaşı, başka şehirde öğrenci okutulması, hesapta olmayan masraflar, hastalıklar.. Ölümler.. Hayatın akışında anlamıyordum, ta ki yalnız kalıp içimdeki sesin tonunu yükseltene kadar.. ne çok şey yaşamış, zaman ne çabuk ilerlemişti. Aynaya bakınca 4 seneki halimden eser yoktu. Kimyasallar işte, bir saç boyaması bile ne kadar değiştiriyor insanı.
   Yorulduğumu fark ettim sonra. Baya baya gözlerime ufaktan çizgiler yerleşmişti. Gecelerden uykularım eksilmişti, sabahında gülümsemeyen bir yüz belirmişti. Ne düşündüğümü ya da neye bu kadar kendimi yorduğumu bile bilmiyordum. Fark etmemiştim ama sabahları ağrı kesici olmadan da kafamı toplayamıyordum.
   Bütün bunlar birikti derken o ana kadar fark etmediğim bir şey daha oldu. Karşı masaya sen oturdun. Tuhaf gelecek belki ama hiç önemsemedim seni. Tanımakta istemedim. Sen adım attın, ertesi günü ben seni unuttum. Aradan günler geçti.. Ve günlerden bir gün, sen yine karşı masamda oturdun.
   Tek bir fak vardı, gülümsüyordun.. Baya baya gülüyordun, bana bakıyordun ve sen farkında değildin ama dünyam kademe kademe aydınlanıyordu. Sanki güneşin doğuşunu izlemek gibiydi. Önce ufak bir çizgi gibiydi, aydınlığın. Belli belirsiz fakat fark edilen. Sonra benim kara bulutlarıma savaş açmış gibiydin, Bir şekilde bir yolunu buldun ve aydınlandı dünyam. Sen farkında bile değildin ama ben güneşin doğuşunu senin gülüşünde yakalayabilmiştim.
   Öyle kabalık bir hayatım vardı ki. "Dur" dedim ilk önce. "Kızım sen ne yapıyorsun? Kendine gel" dedim. Dedim ama içimde zıplayan ufak bir kız çocuğu baya baya dinlemedi beni. Sana doğru çekildim. Kalbimin yerini keşfettim, yüzümdeki istemsiz gülümsemeyi yok edemedim. Diyeceksiniz ki haberi var mı duygularından? Hayır yok. Olmasına da gerek yok. Ben bir ilişki istemiyordum ki. Ben onunla tanışana kadar ne istediğimi bile bilmiyordum.
   Tek istediğim onun gülmesiydi. Bana bakan ve ışıldayan gözleriyle gülümsemesi. Zaten o gülümseyince, ben bayram çocukları gibi olacaktım. Demek oluyor ki sevmek her zaman kavuşmak değildir. Varlığını sevmektir, etrafınızda nefes aldığını bilmektir. Telefon faturasını, kredi kartlarını düşünmemektir. Siyahlara bürünmüş kıyafet dolabınızın, bahar bahçeye dönüşmesidir.
   Sevmek, hayattan bir tutam neşe çalmak demektir..

19 Mart 2015 Perşembe

Gelecekteki Bay X'e

Kaşı kemanım,
Gönlü pür neşem,
Teni "güven" kokanım..
Mihrabım,
Aydınlığım..

   Hala gelmeni beklediğim bu günlerde, biz henüz seninle tanışmadık.
   Sende biliyorsun ki herkesin bir hikayesi vardır ve herkesin bir yarısı..
   O kişi sensin, biliyorum..
   O kişi benim, biliyorsun..
 
Sadece henüz birbirimizi bulamadık. Benden yana hiç şikayet yok emin olabilirsin. Sabırla bekliyorum, bolca kitap okuyor, ellerimi mürekkeple batırıyorum. Senden gelecek işlemeli bir mendil dileğim. Ellerimi avucuna alman, temizlemen, koklaman..

   Ne yapsam da sana yetsem? Ne yapsam da seni bulsam?
   Yakamıza karanfil takıp bir yerde buluşsak ya? Ne güzel olur.. Bilirsin severim ben eskiyi, geçmişi..
   Yalnızlığı da severim. Ama insan diğer yarısını bulmadan anlamaz ki değil mi? Yaşamanın esas "sevince" anlamlı olduğunu. Ellerinin üşümesinin bile mutluluk verici olduğunu. Kalbinin atmasının ne demek olduğunu bilemez kimse değil mi? Diğer yarısını bulmadan, aşk şarabından almadan kimse ölmesin. O kor ateş düşsün insanoğlunun yüreğine.. Tıpkı sen ile ben gibi. Henüz yaşayamadığımız hikayemiz gibi..

Bir yerlerde beni bekliyor musun?
Yada sende akışına bırakıp hayatın bizi buluşturmasını mı diliyorsun?

   Ben öyle yapıyorum.
   Bekledim, bekledim, günlerce gecelerce bekledim..
   Gelmedin.
   Bende beklemekten vazgeçtim.
   Nasıl olsa geleceksin? Geleceksin değil mi?

17 Mart 2015 Salı

Gece Yarısı Çığlıkları

Vicdan denilen şey hep geceleri ayaklanıyor ne yazık ki..
Ne kadar kısmaya çalışsam, ne kadar bastırmaya çalışsam da nafile..
Mikrofonu aldı mı eline, mecbur dinleyeceksiniz..

   Aslında çok değil bundan 4 bilemediniz 3 yıl önce hayli ergen, hayatı deli dolu (yani asi) yaşayan bir kızdım. Hayır demek doğamda vardı, "ben haklıyım" kelimesi benimle özleşmişti sanki.

  Sonra bir gün okumak adına ayrıldım evden. Deli hallerim yerini özleme, "hayır" diye bağırmalarım yerini vicdana bıraktı ve en önemlisi "ben haklıyım" diye kestirip attığım her şey "acaba karşımdakini kırdım mı?" soru cümlesine dönüştü.

Yaşlanıyor muydum yoksa?
Değişen neydi?

  Ne değiştiğini bilmesem de saçlarımdaki beyaz sayısının arttığını görebiliyorum, artık gizleyemediğim bir maske taşıdığımı, çok yorgun olduğumu, başımı artık güvenebileceğim birilerine dayamak isteyipte kendini tutmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum.

  Toplumdakilere göre azıcık öne çıkan ve parmak kaldırıp konuşabilen insanlar "dışa dönük, özgüvenli" dir ya hani..
  İşte o "Dışa Dönük İnsanlar" diye adlandırılan bizler, tek yaptığımız mutluluğu dışarıda aramak. Zira içimizdekilere kulak verseniz, sağır olmanız an meselesi..

15 Mart 2015 Pazar

Film Yorumları- Mandıra Filozofu 2

Mandıra Filozofu 2- İstanbul filmini izleyen var mı?

    İzlemeyenlere şiddetle tavsiyemdir.
    Eğer hala hayatın anlamını arıyorsanız, kendinizi yorgun bir savaşçı olarak görüyor ve tükenmişlik sendromuna girmeyi düşünüyorsanız; koşun, gidin, izleyin, izlettirin!
   Özellikle üniversitelerde işletme bölümü okuyan arkadaşlarıma sesleniyorum, belki gördüğümüz derslere ve hayatımıza ters düşebilir ama kesinlikle düşündüren sözler var.

Şimdi inandırıcı gelmez belki ama ben başı boş romantizm filmlerinden hoşlanmıyorum. Yani bana göre bir sinema filmi çıktığında insanı düşündürecek, hem zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız hem de o filmin mesajına yoğunlaşacaksınız.
   Mandıra Filozofu ilk filminde de gülme ve düşündürme üzerine harikaydı. Fakat İstanbul temalı bu film biraz daha düşündürmeli, biraz daha yaşam temposuna uzaktan objektif bir bakış içerikli. Bence Türk sinemasına bir şans verin ve lütfen tarafsız olun :)

Gidenler yorum yazsın, gitmeyenler de gidip hemen bana dönüş yazsın.
Her türlü konuşalım ve lütfen böyle filmleri harcamayalım.
Hepinize mutlu bir hafta diliyorum, iyi geceleeeer :)


6 Mart 2015 Cuma

8 Mart Kadınlar Günü Kutlu Olsun

Belkide Pamuk Prenses güzellik uykusu mahmurluğu ile koştu gitti prensin ardından..
Sonra mutlu olmadı belki,
Belki sonsuza kadar mutlu kalamadılar..

Külkedisi yani Cindirella,ayakkabısı bulundu ve puff.. Çok mutlu mu oldular yani?

Rapunzel o güzelim saçlarını kestirdi mi prensini bulunca?

   Çocukken bende çok mutluydum. Tüm hayatım bu masallara inanmakla doluydu. Öyle emindim ki, bir gün bir prens gelecek ve beni sonsuz mutluluğa götürecekti. En azından öyle olsun istemiştim. Tabi bunun olması için önce büyümek gerekiyordu.

  Öyle çok istiyordum ki büyümeyi, yasaklara öyle isyan ediyordum ki.
  Bana kimse söylemedi.. Büyüyünce annemin, babamın yok olacağını nasıl da düşünememişim? Şen kahkahaları ile babaannem gözlerimin önünde şimdi.. Ben sandım ki ben büyüyeceğim ama evren yerinde duracak. Sadece prens ve ben olgunlaşacağım ama yanımdakiler de hep yanımda kalacak.

Öyle olmuyormuş.. Bize işin o tarafını hiç göstermemişler meğer..
 
  Gel zaman git zaman ben büyüdüm, büyüdüm.. Duyduğuma göre beyaz atı olmasa da bazı prensler varmış, bazı kızları mutlu eden. İyice tutundum inandığım masallara..
  Sonra bir gün televizyonda "tecavüz",  "kadına şiddet", "gasp", "bıçaklama" gibi bir sürü yazı gördüm. Beklediğim prens ellerimden kayıp gitmiş gibi hissettim. Tüm prensleri atlarından indirmişler, onların yerini de adını hiç duymadığım insanlar almış gibiydi. Kadınlar ağlıyordu. Bir sürü Rapunzel, Külkedisi, Pamuk Prenses.. Hepsi, hepsi ağlıyordu..

  Oysa ben bir ağacın tomurcuklanmasıyla mutlu olan biriydim. Güneş penceremden sızınca taklalar atardım, bir kahve kokusuna yüzümde güller açardı. Eminim çoğu kadının açardı.
  İzin vermediler, izin vermediniz.. Oysa hepimiz ne çok bekledik sizi..

NOT
--- Bu 8 Mart gününde siz hala masallara inanan o küçük kadınların elinden tutun. Beyaz atınızı istemiyoruz, paranızı da . Sadece insan gibi muamele yapın, iki çift güzel söz söyleyin nolur..
--- Kadının kıymetinin bilineceği aydınlık yarınlara ve kadının kıymetini bilen tüm insanlara selam olsun. 8 Mart Kadınlar Günü Kutlu Olsun!

16 Şubat 2015 Pazartesi

Özgecan ASLAN

TARİH 14.02.2015
Ülkemizin gündemine oturmuş bir vahşet!
Özgecan ASLAN

   Onu hiç görmedim.
   Onu hiç tanımadım.
   Tıpkı sizler gibi hiç iletişim kurmadım.
   "İnsan tanımadığı biri için gözyaşı dökebilir mi?" demeyin. Dökülüyormuş. 

"Neymiş efendim kadınlar mini etek giyemez, geceleri gezemezmiş. Bunları yaparsak tahrik eden olurmuşuz." Bunlar mini etek giydirmeyen fakat mini etekli, dekolteli kadınlar gördü mü gözlerini çekemeyen erkeklerimizin sözleri. 
   Genellemiyorum, aşa geçen hafta bir kadını sokakta dövülmekten kurtaran bir adam vardı. Dikkat edin adam diyorum. Çünkü her erkek, adam olamıyor. Her babayiğidin harcı değil o kelime! Biz cinsel bir obje veya doğurganlık özelliği kullanılacak bir eşya değiliz. Önce bunu bir anlayın, sonra konuşun olur mu? 
    Bazı kadınlarımız diyorum hemcinsimden utanıyorum. "Kadın dediğin çocuğuna bakar, erkeğinin ayaklarını yıkar yazmış." Yaparım tabi, eğer o erkek uçkuruna değil sadece bana düşkün olursa hepsini yaparım. Ama siz önce namahrem denilen alanlardan gözlerinizi, ellerinizi bir çekin tamam mı? Hala bu durumu savunan ve hala "cahil" kalan insanlarımıza, idam yeter mi? Bilemiyorum. Tek diyebileceğim Allah yaptıklarınızı, yaptıklarımızı karşılıksız bırakmasın. Bu kafidir, eminim..

SON OLARAK
   Bu ülkede bir erkek ve kadının sokakta öpüşmesi ayıptır. Ayıplanarak bakılırsınız. 
   Fakat bu ülkede bir kadının dövülmesi, "elalemin ailevi meselesinden biz ne" demektir.
   Bu ülkede tecavüz yoktur; ona davetiye çıkaran kadınlar vardır.
   Bu ülkede kız başına çıkmasaydı denir; açık seçik giyinmeseydi denir; minibüse binmeseydi hatta tahrik etmeseydi denir. 
   Tutupta bir kişi “20 yaşındaki can gitti” demez!!


Ve ne yazık ki bu ülkede, “kadın” denilen cinsiyet “Özgecan” olma adaylığı ile neredeyse her gün karşılaşabilmektedir. 

31 Ocak 2015 Cumartesi

'Dünya hâla dönüyorsa, güzel insanların (iyi insanların) hatrına dönüyor..'

Masallar, hikayeler hep aynı başlar ve hep aynı sonla biter. Hiç dikkat ettiniz mi?
İyi karakterler hep iyidir.
Kötü karakterler hep kötü.
Fakat kimse merak etmez, kimse sormaz.
Bu kötü karakter nasıl kötü oldu? Neden kötülüğü seçti? Başından neler geçti?
Kimse sormaz.. Kimse bilmez..

   Tıpkı Maleficent (Malefiz) filminde olduğu gibi. Bu filmi kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Animasyon filmlerde bazen insanı düşüncelere iter, güzel mesajlar verir. Bir şans verin bence.
   Kabataslak bir fikir oluşturmak gerekirse film başlangıçta çok iyi bir karakter Malefiz'in ihanete uğramasıyla nasıl kötü bir karaktere dönüştüğünü; artık iyilik kalmadığına inandığı zamanlarında da yeniden iyiliği bulmasıyla sonuçlanıyor. Filmin animasyon tarzında olması çocukların ilgini çekerken, Angelina Jolie üstün rol yeteneği ile bizleri de karşısında büyüleyebiliyor.
   Nitekim amacım filmi tanıtmak yada iyilemek değil. Tam tersine "filmi izleyin de bir beyin fırtınası yapalım" demek için buradayım.
   Bizler için hayat iki yoldan, iki seçenekten oluşur. Bu seçenekler İYİ veya KÖTÜ'dür. Bazen bu yollar birbirine karışır. Bazen hiç yapmak istemediğimiz şeyler yaparız. Bazen bizi kötüye sevk eden insanlarla karşılaşıyorken; bazen de iyilikleriyle herkese örnek olabilecek insanlarla karşılaşırız. Ama vicdan denilen şey, insanın özü.. İşte o içimizde bulunduktan sonra, son kırıntılarıyla bile filizlenir içimizde. Tıpkı Malefiz gibi..
   Önemli olan gözümüzü bürümeden, özümüzü bulabilmekte...

Ne demişler,

'Dünya hâla dönüyorsa, güzel insanların (iyi insanların) hatrına dönüyor..'


NOT: Filmi izleyenler varsa yorum beklerim ona göre,
İzlemeyenlere de nacizane bir tavsiye :) 

1 Ocak 2015 Perşembe

Page 1 of 365

Herkese Merhabalaaar :)
    Eveeet sizinde bildiğiniz gibi 365 sayfalık kitabımızın, 1.sayfası bitmek üzere. Hep diyorum yine diyorum, sizce de zaman hızla ilerlemiyor mu?
    Umarım hepimizin dilekleri kabul olur. Sevdiklerimiz yanımızda olur ve daha bisürü şeeey :)
    Peki 2015 yılının ilk günü nasıldı?
 
Hemen benimkine başlayayım mesela. Ben dün sabahladım, oysa amacım erkenden uyumaktı. Fakat sınavlardan dolayı dengem şaşınca gündüzleri uyuyup, geceleri baykuşa dönüyorum :) Nitekim sabah namazı ile 2014 yılını arkamda bıraktım. Bu his bile çok güzel bence. Tabi sabaha yurt kahvaltısına yetişeceğim diye ruh gibi uyanıp, etrafta dolandım o da ayrı bişi.
   Hava buz, dışarı çıksak donacağız o derece. Bütün bir yıl yaz havası tadında geçti ama Aralık son günlerde hissettirdi kendini. Güzel de oldu, her ne kadar şikayet etsem de dengeler bozulmasın, hayvanlar ölmesin :(
   Neyse konuya döneyim :) Yurtta müzik falan derken günü bitirdim. Yorgun bedenim dayanamayıp, ufak bir öğlen uykusu da attı tabi :)
    Esas olay akşam yaşandı bir dakika :) Akşam yemeği falan derken, açlıktan ölmemek adına odama abur cubur doldurdum, malum yarın sınav var ve ben yine sabahlayacağım. Yurda geldim telefon sessizde tabi, arkadaş aramış duymadım. Geri döndüm, dediler ki "iş hukuku sınavı" açıklandı, hemen bak!
    Hemen size sınavın önemini anlatayım. Bu iş hukuku dersimiz, benim için bir öğretmenden çok, bir arkadaş, bir anne gibi olan öğretmene ait. Bir annem, bir de Deniz Hoca (öğretmenin adı) karşılıksız iyilik yapabilen insanlardır herhalde. Hep mi güler yüzlü, hep mi melek olur bir insan? Oluyormuş.
    Bilen bilir bilmeyenler içinse benim iki elimde de sinir sıkışması var. Yani bu şu demek oluyor, eliniz pert yazamıyorsunuz. İş hukuku sınavı da kompozisyon ve tamı tamına 75 dakikada 2 sayfa yazılacak. Normal bir insan için süre uzunken, ben ellerimin ağrısından yazamadım. Sınav sonuna doğru gözetmen hocaya yazdırdım sınavımı,o derece. Sınavdan çıktım ama dokunsalar ağlayacağım. Bana göre sınav olmadı yani 1 paragraf eksiğim var. Kompozisyon bitişi yapılacak, bitecek o kadar. Vizem de yüksek. İnanır mısınız bilmem ama o an düşündüğüm tek şey "Deniz Hoca'ya ne diyeceğim?" oldu. Sanki saygıda kusur etmişim, bana verdiği bir görevi yerine getirememiş, onu utandırmışım gibi hissettim. Yurda geldim ama nasıl ağlıyorum. Ellerime lanet okuyorum falan. Bunun vermiş olduğu moral bozukluğu ertesi günkü sınava da yansıdı tabi.
    Ben iki gün sonra annemin desteği ve kötü giden sınav zincirimi kırmak adına ders çalışmaya başladım. Şükür çok iyilerdi.
    Gelelim telefon haberine. Not sayfasını bir açtım ama bakamıyorum, bir beş dakika "Acaba hiç bakmasam mı?" dedim. Sonunda baktıııım AA :) -AA en yüksek not demek bu arada- 
    Peki sizce bu sefer ne oldu? Ben başladım mutluluktan ağlamaya :) Deniz Hoca'yı arayıp, şükürler, teşekkürler :) Hatta haksız yere aldıysam, durumumdan dolayı yaptıysa üzüleceğimi bile söyledim o derece kafaya takmışım.
    Nitekim 2015 ilk günü, mutluluktan ağlama günü oldu. Üstüne internetten katıldığım bir yarışma haberi geldi. El oyması harika bir kitap ayracı kazandım. Benim için daha güzel bir hediye olamaaaaz :)
    İnşallah her günümüz böyle mutluluktan ağlayacağımız günlerle dolu olsun.
    Herkese yine, yeni, yeniden Mutlu Yıllaaaar! :)
    Unutmayın hayat; küçük mutluluklardan oluşan büyük bir ip yumağıdır. Ya kedi olur ip yumağının peşinden koşarsınız,  ya da "emek" olur, ip yumağından patikler, hırkalar çıkartırsınız.
    Küçük mutluluklarınızı kaybetmemeniz dileğiyle :)