21 Ekim 2013 Pazartesi

Hayat Bu Ağlayacaksın da, Hayat Bu Gülmeyi de Öğretecek Sana

  http://www.youtube.com/watch?v=o5nFjQv49Dc 

  Bu yazı anlayabilmen için biraz zaman ayırıp paylaştığım sekmedeki videoyu izlemen lazım.
  İzledin mi? Başlıyoruz..

  Ellerimiz ayrılabilir birbirinden, bedenlerimiz artık başkalarının yanında bağdaş kurdu belkide. Gülümserim herkese, gülümserken yalan atabilirim içten içe. Var olmayan bir tablo çizerim, inandırırım da herkesi kendime. Var ederim o tabloyu. Gel gelelim bilirim ki yok öyle bir tablo. Ama yinede gülümser ve "Her şey yolunda" derim sana, kaybolduğum çıkmaz sokaklarım vardır halbuki bilemezsin. Gurur mu dersin, pişmanlık mı bilemem.
   Mutluluğu bulacağım diye türlü türlü yollar denedim, yanlış kararlarımda oldu, yaptığım doğrularda. Küçük bir ayrıntıyı unutmuştum o zamanlar. Mutluluk başlı başına bir yoldu ve o yolda yürünmesi gereken insanlar vardı bilemedim. Avaz avaz bağırıyordum "seviyorum" diye, sustum. Kaybetmekten korktum, sevgime güvenip kullanılmaktan korktum, sırtımı dayarsam bıçaklanmaktan korktum.
   Yazmayı seçtim bende, cebimdeki cümlelerden en güzellerini vermeyi seçtim. Fakat cümlelerimin çoğu cebimde kaldı, çünkü korktuğum ne varsa yaşadım hepsini. Rest çektim, kapı çarptım, bazılarına bizzat kapıyı açtım. Sonra bir şarkı çaldı radyoda, bir rüzgar öyle hoş koku getirdi ki burnuma, doldu gözlerim. Fark ettim ki keşkelerim, bir de gözümü kapattığım da hala yanımda olan bedenler kalmıştı geriye.
    Çok ağladım o gece.
    Sonra aynanın karşısına geçtim başa sardım.
    "Her şey yolunda, sil göz yaşlarını" diyerek yeni güne başladım.
    Cebimdeki umutlarla gün ışığını karşıladım..



16 Ekim 2013 Çarşamba

Mutluluk Neymiş Ben Buldum! :)

Hepimiz mutlu olmak isteriz. Hepimizin bunun anlamını sorarız kendimize, hepimiz bunun için uğraşırız “mutlu olmak için”. Peki mutluluk nedir?
    Bu soruları size sorduğum gibi bende kendime sordum bu bayram gününde. Neydi mutluluk? Bu kadar peşinde koştuğumuz, anlamını aradığımız, bulamadık diye isyanları oynadığımız bu mutluluk neydi? Neden görünmüyordu bize? Cevabını bulur gibiyim, hemen satırlara dökmeliydim. Mürekkebin kalemde can bulması gibi, benimde düşüncelerim kağıtlarda can buluyor. Sizler okuyunca da anlamlanıyor.
    Aynı bayramlar gibi. Uzun zamandır görmediğiniz o akrabalarınızın kucaklaşması. Sizinde yüzünüzde bir gülümseme oluşturmuyor mu? Kurbanın hemen kavurmaya dönüştürülmesi hemen kalabalıkla tadılması, çok az bile yeseniz bambaşka bir tad vermiyor mu? Aslında çikolatalardan, baklavalardan mideniz bayılsada sırf bayram diye sırf büyük diye, maksat dostları görmek diye gitmiyor musunuz o evlere? Gene gülümsüyorsunuz değil mi? *Peki bu gülümseme neden? Orada bir mutluluk mu oluştu yoksa 
J
    Başka bir pencereden bakalım. Hepimiz hayat gayesi telaşına kapıldık gidiyoruz. Ben üniversite öğrencisiyim şahsen ilkokul arkadaşlarımı yolda denk gelirsem görüyorum. Araya bir iletişim kopukluğu girdi ki sormayın. Sonra bayramda bir mesaj aldım, sağolsun facebook bazen işe yarıyor işte 
J İlkokul arkadaşlarımdan biri, halimi hatırımı sordu, konuştuk. Baktım ki istemsiz bir gülüş. Sizce bu da mutluluk sebebi olamaz mı?
         İşte o zaman anlıyor insan, güle ulaşacağım diye papatyaları kaçırdığını. Ben bu gece kaç papatya ezdiğimi, aslında neleri kaçırdığımı farkettim. Yanı başımdaydı mutluluk, yanı başımdaydı gülüşlerim, yanağımdaki gamzem. Ama ben kendimden esirgedim onları, ailem kaçırdı, çevremdekiler kaçırdı. Ne çok şey kaçırmışım meğer. Bu yazıyı yazıyorum ki ben yaptım sen yapma, şimdi kocaman gülümseme ve asla unutma sen olumlu bakmak istersen, gülmek istersen, kimse durduramayacaktır seni. 

   Unutma tek çiçek gül değildir, papatyaların kıymetini de bilmek gerekir. Hepinize İyi Bayramlar, Sağlıcakla Kalın J

12 Ekim 2013 Cumartesi

9.yy'dan Bellidir Bazı Gerçekler.. /ALINTI

   Gürültü-patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol.  
   Telaşsız kısa açık ve seçik konuş. Başkalarına da kulak ver; aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır. Yalnız planların değil başarılarının da tadını çıkar. İşin ne kadar küçük olursa olsun onunla ilgilen. Hayattaki dayanağın odur.
   Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman kalmaz. Ve unutma ki: insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.
   Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et, ilkin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
   Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
   Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatıla ki evreni yargılamak imkânsızdır. Bu yüzden kavgalarını sürdürürken bile kendinle barışık içinde ol. Hatırlamazsın doğduğun zamanları, sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki herkes ağlasın sen öldüğünde.
   Mutlulukla gülümse sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.


/XSENTUS İ.Ö. 9.YY

5 Ekim 2013 Cumartesi

İşte yine başbaşayız içimin acısı..

      Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, odam soğuk ve yalnız.
   Bazı geceler olur bu, hani durup dururken birden aklınıza düşer ya bazıları. Hani bir şarkı çalmaz, ne bileyim koku olmaz, isim görmezsiniz ama o an aklınıza düşerler ya işte öyle bir gecedeydi kadın. Yalnızlıkla şikayeti olmayan aksine yediği darbelerden sonra yalnızlığı seven bir kadın. Peki neden şimdi, gecenin bu saatinde yalnızlık bu kadar koydu? Neden birden titredi bedeni? Neden birinin sıcaklığını, kokusunu arzu etti. Haklı olduğunu bildiği halde neden geçmişine dönüp vicdan azabı çektirdi? Anlatsa "dert" diye isimlendirdiklerini belkide dert değildi hiçbiri. Ama neden dolmuştu bu denli içi? Neden artık yağmurun sesi onu tatmin etmiyordu?
   Hayatı boyunca seçimi duymaktan yana kullanmıştı çünkü. Sevildiğini de duymak istedi, sevilmediğini de. Arkasından değilde yüzüne söylensin istedi her şey. Her neyse problem konuşarak çözülebilsin istedi.
   Ne bileyim işte duygular çok çabuk tüketilsin istemedi mesela. Sevgi de dibine kadar yaşanmalıydı, nefrette. Çünkü bu iki duygudur insanları ayakta tutan ve gene bu iki duygudur sapasağlam insanları yıkan, bilirdi. Her sevdiğinde, sevildiğinde üzülürdü bunu da bilirdi, gel gelelim neden durduramazdı kalbini? Aslında milyon kere ilgileniyorken, neden umursamaz davranırdı?
   Neden mi? Çünkü herkes gibi, sen gibi, ben gibi o da vakti zamanında indirdi perdelerini. Dost kazığı yedi, sevgili kazığı, ev sahibi kazığı yedi, belki de yurt kazığı. Daha aklına hayaline gelecek milyon tane kazık. Sonra baktı ki olmuyor böyle, var mıdır dedi? Var mıdır bir yerlerde kazık yemeyeceğim biri? Durdu, düşününce fark etti ki vardı biri. Hemde uzağında değil, karşıdaki aynadan adete ona bakıyordu.
    O siluet ki, onunla konuşur, onu dinler, bir o anlar kendisini. İşte o zaman karar verdi, insan ancak içine attıklarıyla büyüyebilirdi. Ve yine insanlar, bu soğuk kış günde, battaniyesinin altında, sen gibi, ben gibi ancak şunu diyebilirdi;  “Yağmurlarda geldiğine göre, İşte yine başbaşayız içimin acısı, yine başbaşayız cancazım..”