23 Mart 2013 Cumartesi

Belkide Mutluluk Körebe Oynuyordur Bizimle. .


   “Yoruldum” dedi kadın. Düşünmekten, hatta öyle bir düşünce ki bu beyni kemiren;  unutmaya çalışmaktan yoruldum. Böylesine delice bir düşünce bunalımından çıkmak için mücadeledeydi kendinle. Her şeyin sonu olduğunu biliyor fakat bir son olduğunu kabullenemiyordu bir türlü kendince. Sahi dile gelince kolay söylenebilen sözler, neden yüreklere işlemiyordu?
    Uzun bir süre oturduğu yerden dışarıya bakındı. Bir sürü tanımadığı yüzü çözmeye çalıştı, acaba bir kendi miydi bu denli zihnini meşgul eden. “Bu insanlar” dedi, “bu insanlar nereye gider, ne yapar, ne düşünür, zaman nasıl işler onlarda?” Zaman işliyordu elbette. Eskisinden de hızlıydı üstelik. Bazı anlar delicesine kahkaha attıran, bazı anlarda –ki şu an öyle bir andaydı-  da onu böyle düşünceler içinde bırakıp kaçardı zaman. Yaşamasının bir amacı olmasını dilerdi hep.
   “Sanırım zorlanıyorum” dedi. “Küçük yaşta, bu düşüncelerden yıpranacağım, düşünmek istemiyorum artık” diye geçirdi içinden.  Havalardan mı desem, belki de şarkılardan. O kadar karamsar, o kadar buhran içindeyim ki. Sahi neden bu üzerimdeki sis? Ne zaman çekilir bu kara bulut, güneş açacak mı tekrardan? Bahar gelip benimde içime kıpırtı katacak mı? Gelmeli bahar, açmalı çiçekler ve yüzüm gülmeli yeniden. Belki de bir çiçeğin açışı mutlu eder beni ya da yazın çıkacak tatil içerikli şarkılar da olabilir.
    Evet, evet kesinlikle “tatil” kelimesi bile huzur verdi şu an. İçimdeki kara bulutlar kalkmalı, artık o derinden nefes almalar yerini gülüşlere, heyecanlara, çekirdek çıtlatma seslerine bırakmalı mesela. Artık kötü haber duymak istemiyorum ben mesela, her gün cinayet haberleri, lüzumsuz kavgalar, asparagaslar, suçlamalar. Sahi düşününce ne kadar çok mutsuzluk yaratacak neden var, gel gelelim mutluluk yok. Beni bu sonu olmayan, ıssız bucaksız düşüncelerimden kurtaran neden bir şey yok” diyerek devam etti düşüncelerine. Biliyordu, kendini yıpratmaktan başka bir şey değildi bu, yapmaması gerekiyordu farkındaydı. Gel gelelim sanki beyni kendisinden bağımsız bir organ gibi, sürekli hükmediyordu ona. Binlerce düşünce kuytu yerlerinden çıkıp gene esir almıştı onu.
    Sonra bir on dakika durdu, düşündü. “Bu ben değilim” dedi içinden. “Ben bu kadar güçsüz değilim, hala buradayım ve pes etmeye hiçte hevesim yok”. Aklından geçen cümleleri o an döktü kağıda; “Benim biraz yaşamaya ihtiyacım var, tüm bu dertler içinde. Benim nefes almaya ihtiyacım var, bu isli şehirde. Benim gülmeye ihtiyacım var, kader yazgım içinde.  Kaybedecek vaktim yok, akıp giden bu zaman içinde. Artık şimşek çaktı, yağmur da yağdıysa gökkuşağım nerede? Bende o gökkuşağını yaratmak için güneş açtıracağım zihnimde” dedi ve bir düşünce buhranından da kendisini tebessümle kaldırdı sandalyeden.
    ----Yaşam sizi zorlayabilir, buna alışkınız. Lakin önemli olan zorlandığımız o anlarda, en dipte bile olsak kendi kendinize oradan kalkmaktır. Yaşam amacınızı bir insana bağlamayın, kendiniz bir neden yaratın her zaman. Çünkü bir gün herkes gittiğinde, baş başa kalacaksınız kendinizle. Unutmayın ne olursa olsun, güvenebileceğiniz tek insan kendinizdir. Çünkü bir insana duyduğunuz güveni kaybettiğinizde, kendi içinizdeki inancı da kaybetmiş olursunuz. 
    Son olarak  A.J. Cronin bir sözüyle sonlandıracağım yazımı. "Üzülmek, yarının sıkıntısından bir şey eksiltmez, sadece bugünün gücünü tüketir."  Sizin içinizde, sizin bile farkına varamadığınız o derin kuytularda, sizi bekleyen bir gökkuşağı var, onu bulabilmeniz dileğiyle. .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder