4 Mart 2013 Pazartesi

Beni anlamalısın, anlamalıyız yoksa yok olup gideceğiz bizde. .

  Bugün bir tiyatroya gittim ve hemen sizinle paylaşmak istedim düşüncelerimi. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki beni bilenler bilir, tanımayanlarda öğrensin tam bir balık hafızalı olduğumdan aklımdakileri bir yere dökmek ve ölümsüzleştirmem an meselesi olmalı.
  Neyse oyunun adı "Nora-Bir Bebek Evi" ilk başta yabancı fimleri andıran bir hava vardı yani nasıl desem size konunun nereye gittiği, sonunun nasıl olabileceğini kestirememe durumu vardı bende. Sonuçta gitmeden önce o tiyatro hakkında bir bilgi ediniyorsunuz ve bir beklenti içine girip, kendinizce "şu noktalara değinilir, şöyle olabilir" gibi yorumlar yapıyorsunuz. Oyunun başlangıcında banka müdürü olmuş bir eşi ve tam anlamıyla müsrif, parayı seven bir karakteri canlandıran oyuncularımız arasında, kocası sırf karısının yüzünü güldürsün diye para vermesi ise ayrı bir ironi. Demek istediğim iletişimleri, birbirlerine olan ihtiyaçları dillerinde "sevgi", geriye kalan her şey ise "para". . Oyun ilerledikçe öğreniyoruz ki kadın, kocası için borç altına girmiş ve onun için daha bir sürü fedakarlık yapan bir karaktermiş, fakat baştan bize öyle yansıtılmadığı için ters köşe olduk haliyle. Eski zamanlar canlandırıldığı için kadının kocasından izinsiz borç alması ve bir belgeyi sahte imzalaması suç niteliğinde olduğundan, olanlar oluyor. Gel gelelim oyunun sonlarına doğru kadın gizlediği bu gerçeklerle kocasının karşısında kalakalıyor ve başlıyorlar konuşmaya. Oyunda öyle sözler vardı ki, gerçek hayatta da gördüğümüz cinsten. Örneğin; "ben senin için daha çok çalışır, kazanırım", "hiç bir insan aşkı için gururundan, onurundan vazgeçmez" tabi ki bunları söyleyen taraf kocasıydı. Kadının onca yaptıklarına karşı sanki çok saçma bir şey yapmış ve yaptıklarının bedelinin "aşk" olamayacağını vurgulayan bir karakter yani. Toplumsal değerler ve ailesi arasında kalan bu kadın, sevdiği aslında bir ömür geçirdiği adamı hiç tanımadığını kavrıyor ve bir birey olmak için en önemlisi de "birileri duyarsa ne der mazallah!" düşüncesi olmadan kendi ayaklarının üstünde bir hayat yaratmaya gidiyor. Ve perdeler kapanıyor. 
  Şunu bilmeliyiz ki hepimiz özellikle de hemcinslerim aynı coğrafi sınırlar içinde benzer olaylar yaşıyoruz ve en önemlisi ise sevgi aşılamayı artık maddi bir güç olarak görüyor, benliğimizi çiğniyor, çiğnetiliyoruz. İşte kadın/erkek ayrımı burada devreye giriyor. Nolursa olsun sonucu, hayat yolunda bir zamanlar beraber olduklarımızla yolları ayırmak değil o yolları birleştirmek için birbirimizi anlamakla geçmeli. Aynı İsmet Özel'in de dediği gibi "Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiç bir yere varamayacağız demektir." ... 
(bu arada şunu söylemeliyim çok etkili roller var ama izleyenle-izlemeyenin bir farkı olmalı, kısa ve öz bu) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder